İrfan Özfatura
irfan.ozfatura@tg.com.tr  Türkiye Gazetesi

Bir tost istiyorum, amcam “sıra çok” diyor, “gözleme versem olur mu acaba?”
İyi ki de “he” demişim, loru mis gibi süt kokuyor, içinde Akdeniz’in rayihalı otları, ücretini son kuruşuna kadar hak ediyor. 
Kaş zaten güçlü bir mutfağın sahibi; Yörük, et- bulgur bulsun destan yazar evvelallah. Keşkek, börek, höşmerim... Yaprak sarma zaten bir klasik bu diyarda. Salatalara bilmediğimiz nebatlar katıyor, tatlıları allı morlu çiçeklerle beziyorlar. 
BİZ ESKİDEN ESKİDEN
SU İÇERDİK DESTİDEN

Merkezde Süleyman Çavuş Camii önünde oturuyorum. Yanımda bir yaşlı, muhabbeti çekiliyor. Adı Sayın Çukurbağlı imiş, meğer Belediye Reisi’ymiş zamanında.
“Yemekler tamam da” diyor;  “Yörüklük kalmadı aslında. Artık kimse üç etek, şalvar, göynek giymiyor. Sarıkeçiliymiş, Karakeçiliymiş geçmiş, çarık çorap, yelek cepken sadece hatıralarda...  
Millet keçileri satıp tekne yaptırdı, bağı bahçeyi satıp motele yatırdı. İyi de turizm netameli iş. Et değil, süt değil, krizde ilk ondan vazgeçiliyor. 
Eskiden her sahil kasabasının bir yaylası vardı. Misal Kaş ahalisi Gömbe’ye çıkardı. Yayan yapıldak düşülürdü yollara, kafile bir gece Sinekli’de konaklardı, bir gece de Alışlı’da. Üç gün sürer, güç derman kalmazdı ayaklarımızda. Şimdi her evde iki otomobil, dört motosiklet. Düşün, kayıtlı 40 bin araç var şunnacık kazada.
O zamanlar köylü mahkemeye gelmek için günler evvelden yola düşer, gelir hana, atını eşeğini bağlar. Akşam yatar dinlenir sabah çıkardı hakim karşısına. Otomobil neredeee? Şimdi park etmeye yer bulunmuyor o başka. 
Gidemediğin yer senin değildir demiş Halil Rıfat Paşa. Rahmeti Menderes yılları. Bir baktık dozerler kamyonlar geldi şose tarafına. Akranlarımız, akrabalarımız dudak büktüler “n’apçekmiş bunlar? “
-Ya amca yol açacaklar, artık rahatça gideceğiz Antalya’ya, Muğla’ya.
-Olmaz öyle şey siyaset yapıyorlar, Kaputaş’ı geçemezler bi’ defa.  
Meğer bir köprülük işi varmış, kolayca aştılar. Şimdi Kaş’a havaalanı yapılacak deniyor yine alaya alıyorlar. Ben inanıyorum, uçakların indiğini kalktığını görürüz birkaç yıl sonra.
“Y” NİN KÜPÜ
12 Eylül’de Teoman Paşa geldi, ihtilal valisi olarak. İlçe Belediye başkanlarını topladı, dağ turizmi, deniz turizmi anlatıyor da anlatıyor. İyi de komutanım dedim, alt yapısız nasıl olacak? Turizm “Y”nin küpüdür haddizatında. 
-Nasıl yani? 
-Üç “Y”… Yol... Yemek... Yatak.  Adam nasıl gelecek? Ne yiyecek? Nerede yatacak?
-Al öyleyse 50 bin lira. Numune bir şeyler hazırla. 
O parayla yaptığımız otel ve restoran hâlâ çalışıyor, belediyeye gelir getiriyor ayrıca.
Kaş için önü yaş, arkası taş derler. Üç taraf kapalı sadece güneye açık, bu yüzden havası mutedildir. Denizi var, yeşili var, insanı iyi huyludur sonra. Oğlunu uşağını ziyarete gelen emekliler hayran oluyor, mekân tutuyorlar bayıla bayıla. Yazın gördüğün gibi daha kalabalık, kafeler barlar dolup taşıyor. Bu arada geleneklerimiz de eriyor tabii. Teke zortlamasının yerini caz aldı, sipsinin sesi soluğu çıkmıyor. Bırak Yörük çadırını, deve kervanını, keçi besleyen kalmadı avluda. Bilirsin tarlada izi olmayanın harmanda sözü olmaz diye bir deyiş vardır Anadolu’da. 
ANLATAMIYOR MUYUZ ACABA?
Belediye Başkanı Halli Kocaer tam bir Akdeniz çocuğu. “Kaş’ımız tarih ve coğrafya zenginidir” diyor, “Anadolu’nun en güneyi burası, Meis Adası ile sadece 7 kilometre var aramızda. Her sene yüzme yarışı tertipliyoruz, gençler o mesafeyi bir buçuk saatte filan alıyor. Biz yürüsek varamayız oysa. Eskiden daha fazla gelip giderdik, Shengen filan aramaz sormazlardı, şimdi onlara AB baskıları geldi, bizde  FETÖ kaçakları derken irtibat azaldı. 
Burayı sadece Kaş olarak düşünmeyin etrafını gezip bitiremezsiniz bir haftada. Saklıkent bulunmaz bir kanyon mesela. Suyu atı bile götürür, gençler body jumping ile uçurumlara atlıyor, rafting kano meraklıları aradığını buluyor fazlasıyla. 
Patara görülesi yerlerden biri, dünyanın en eski deniz feneri orada, amfiteatrı, meclis binası, hamamları, pazarları ayakta. 
Xsantos da bir başkent. Efsanelere göre Zeus Hera’nın üzerine Leto’yu alıyor. İki kadınla yapamayınca alıp başını Letoon’a çekiliyor. Apollon orada büyüyor hatta…
Akdağ hemen yanı başımızda ve düşünün yüksekliği neredeyse Palandöken’e yaklaşıyor. Biz burada yanıyoruz, orası donuyor. Akdağ etekleri sulak mı sulak, elması cevizi çok olur, fasulyesi aranıyor. Katrandağ’da ise alabildiğine sedir ormanları uzanıyor.  
Kaş bilhassa su altı sporlarıyla ilgilenenlere çok şey vad ediyor. 18 tane dalgıç okulumuz var, günü birlik gelenler bile yetiştiriliyor. Malum dünya dalış şampiyonaları burada yapılır. Yasemin, Derya, Şahika hep burada daldılar, yine gelecekler Ekim ayında. 
Yamaç paraşütü ne diyeyim, zaten ayrı bir macera. 
Likya yürüyüş yolları Fethiye’den başlıyor, belki 500 km, ta Antalya’ya... Takriben iki hafta sürüyor, meraklılar dereleri, vadileri geçiyorlar, kafile akşamları köylerde kalıyor. Sırf bunun için dünyanın öbür ucundan gelenler var bayılıyorlar. 
Daha hangisini anlatayım, tekne turu mu istersiniz, atlı geziler mi yoksa? Kral mezarları, batık limanlar, amforalar. Yani tarih desen tarih, coğrafya desen coğrafya ama millet bilmiyor. İşte Uluslararası Likya Kaş Kültür Festivali de bunun için yapılıyor.